Kadim bir halk çalgısı: Bağlama

Kadim bir halk çalgısı: Bağlama

Kadim bir halk çalgısı: Bağlama

Anadolu’da saz olarak da anılan bağlama, aslen Farsça olan ve Farsça'dan Türkçe'ye geçen bir kelime olup, halk ozanlarının şiirlerini söylerken söze eşlik etme maksadıyla çaldıkları telli çalgıların genel adıdır. Ozanların, şiirlerini saz icra ederek söylemelerinden dolayı, ozanlara/aşıklara ''saz şairi'', bu edebiyata da ''ozan/aşık edebiyatı'' denilmektedir. Ülkemizde kullanımı en yaygın olan telli çalgıdır. Günümüzde yörelere ve ebatlarına göre bu çalgıya, Bağlama, Divan sazı, Bozuk, Çöğür, Kopuz, Irızva, Cura, Tambura vb. adlar verilmektedir. 

En Eski Saz

Türk sazının atası sayılan Kazak Türklerinin iki telli dombırasının tarihini 6 bin yıl öncesine götüren neolitik devrine ait kaya resminde, dombıra ve onun çevresinde dans eden dört beş kişinin resmi bulunmaktadır. Bu kaya, Sovyet döneminde 1986’da Kazakistan’ın Almatı Eyaleti Jambıl ilçesi Maytobe mevkiinde ünlü etnograf Jagda Babalık tarafından bulunmuştur. Babalık’ın belirttiğine göre bu kaya 1988’de Prof. Dr. Kemal Akışev gibi dönemin önde gelen arkeologlarına gösterilmiştir. Onların incelemelerinde kayanın M.Ö. 4 bin yılına tarihlendiği tespit edilmiştir. Buna göre, bu kaya ile sazın tarihi 6000 yıl öncesine kadar gitmektedir.

Türk sazının 1500 yıllık en eskisi ise 2008 yılında Moğolistan’da bir mağarada bulunmuştur. Bu sazın Türk kültürü ve musiki tarihi açısından en önemli özelliği sapında runik Türk yazısının olmasıdır. Sapta “zupar kuu čore sebit idmis” yani “nefis ezgi bizi mutlu eder” yazmaktadır. Bu da Türklerin en eski devirlerden musikiye verdikleri önemi göstermektedir. 5. Yüzyıla ait olduğu tahmin edilen saz, günümüzde Kazak, Karakalpak ve Nogay gibi halklarda hala çalınıp söylenen iki telli saz “dombıraya çok benzemektedir.

Sazda yer alan yazı, Türk dilinin uyum kuralına uygun yazılmamıştır. Bu durum ise, bu yazının Türk runik yazı sisteminde reform yapılmadan önce yazıldığını göstermektedir. Yazı reformunun 552-570 yılları arasında gerçekleştiğini düşünürsek, bu saz bu yıllardan önce yapılmış olmalıdır. Reformdan önce eski Türk bitiglerinin (bitig: kitap) harf ve işaretleri birbirine bitişik şekilde yazılmaktaydı. O dönemde yazının dil bilgisi kuralları yapılmamıştı. Bundan dolayı sazdaki yazının 5. Yüzyıla ait olduğunu düşünülmektedir.

En eski sazın bulunduğu yer: Altay dağlarının Moğolistan sırtında uzanan ve Jargalant-Hayrhan olarak adlandırılan kısmında “Omnohon Aman”, yani “On Vadi” isimli yerde bulunan “Nuhen Had”, yani “Mağara Taş” denilen bir mağarada bulunmuştur. Bu mağarayı 2008 yılında N. Dandar isimli bir çoban keşfetmiş ve içindeki boynu eğri sazı bulmuş ve durumu köy mektebinin öğretmenlerinden C. Enhtor’e haber etmiştir. Enhtor ise Ulan Batur’daki Moğolistan İlimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü’ne bu buluntuyu bildirmiştir. Bunun üzerine Ts. Torbat’ın başkanlığında bir grup arkeolog 25 Haziran 2008 tarihinde mağaraya gelerek sazı resmî olarak keşfetmiştir. 

 Yazıdan şu sonuçlar çıkarılabilir:

1. Yazı reform öncesine aittir. Çünkü ses uyumu yoktur.

2.Yazıdaki “ezgi” manasına gelen “kuu” kelimesi eski Türk metinlerinde “kugu” olarak da geçmektedir. Ortadaki “g” sesi zamanla düşmüştür. V. yüzyılda bu “kuu” olarak söyleniyor olmalıdır. Bugünkü Kazak Türkçesinde hala yasayan “küy” kelimesinin telaffuzuna benzemektedir. Bu kelime erken Ortaçağ’da Çince metinlerde “ch’u” olarak geçmektedir.

3. “čore” kelimesini eski Türk dilleri sözlüklerinde bulunamamıştır. Kazaklar keçileri “şöre, şöre, şöre” diye belirli bir makamla söyleyerek çağırırlar. 

Bu durum bize bugünkü 21. yüzyılda birçok Türk halklarında mevcut “dombıra küyü” musikisinin daha 5. Yüzyılda gelişimini tamamlamış olduğunu göstermektedir. 

Çift Tel Efsanesi ve 1500 sene önceki En Eski Saz

Akselev Seydimbek’in “Çift Tel Efsanesi” hakkında yazdığına göre, çok eski devirlerde bir genç dağlarda geyik avlayarak geçimini temin edermiş. Bir gün bu genç, yüksek dağlarda, bir maral vurur. Onu aşağıya rahat indirmek için işkembe ve bağırsaklarını boşaltır. Aradan aylar geçtikten sonra, avcı genç dişi maralı vurduğu yere tekrar gelir, burada kulağına vızıltı gibi sesler gelir. Dikkatle etrafına baktığında, birkaç ay önce vurduğu maralın bağırsaklarının akbaba gibi leş yiyici kuşlar tarafından yenirken, ağaç dallarına takılı kalmış olduğunu görür. Vızıltı gibi ses dala takılıp kurumuş bir çift bağırsaktan gelmektedir. Rüzgâr estikçe, dallara gerili bir biçimde takılmış olan bağırsaklardan farklı farklı hoş sesler gelirmiş. Avcı genç, daldan bu bir çift kurumuş bağırsağı alıp eve getirir ve tahtadan yaptığı bir alete takar. Bağırsaklara parmaklarıyla vurdukça ağaç dallarındaki gibi hoş sesler çıkarır. Bu sadece gencin değil, onu dinleyen herkesin hoşuna gider. Onları çeşitli duygulara sürükler. Böylece dombıra herkesin sevdiği bir musiki aletine dönüşür. Günümüzde de bazı yerlerde Kazaklar dombıranın tellerini hala kurutulmuş bağırsaklardan yaparlar.

Efsane bizlere bunları anlatırken, bundan 1500 sene önce yapılmış ve Altaylarda bir mağarada günümüze ulaşan, duvara yaslı duran bu sazın karnına maralın (dişi geyiğin) resimleri yapılmıştır. Hatta sazın sapının ucuna da geyiğin başı konmuştur. Bu hayret verici bir durumdur. Acaba bu bir rastlantı mıdır, yoksa tarihi hakikat midir? Efsanede geçenleri bu eğri “bilge” saz kendi varlığıyla adeta teyit eder niteliktedir.

5. yüzyıldan günümüze kalan bu saz, günümüzdeki çalmalı sazların dünyadaki bilinen en eskisidir. Dünyanın birçok ülkesine yayılmış bulunan yaylı çalgılardan “kopuz”un 10. yüzyıldan beri kullanılmakta olduğu tahminleri yapılmaktadır. Bu sebeple kopuz yaylı çalgıların atası olarak kabul edilmektedir. Öyleyse çalmalı sazların atasının da “dombıra” olduğunu söyleyebiliriz.

Avrasya’nın iki kıtasında da dombıra sazının çok yaygın olduğunu gösteren dil malzemeleri mevcuttur. Türk halklarından Kazaklarda “dombıra”, Karakalpak, Nogaylarda “dombıra”, Tuvalarda “dambıra”, Kırgızlarda “dungir”, Türkmenlerde “tamdıra”, Özbeklerde “tambur”, Ruslarda “domra”, Afganlarda “dambura”, Iraklılarda “tunbur”, Moğol kökenli Halklarda “dombır”, Buryatlarda “dombır”, Kalmuklarda “dungirma” olarak geçmektedir. Bu durum bize dombıra çalgısının Avrasya halkları arasında ne derece çok yaygın olduğuna işaret etmektedir. [Atayurt Dergisi, Kış 2011, S. 44-47]

Bağlama; Tekne, Göğüs ve Sap olmak üzere üç ana kısımdan oluşmaktadır. Tekne kısmı genelde dut ağacından yapılmakta olup, ardıç, kestane, ceviz, gürgen gibi ağaçlardan da yapılabilmektedir. Göğüs kısmı ladin ağacından, sap kısmı ise gürgen, ak gürgen veya ardıç ağacından yapılmaktadır. Sap kısmının tekneden uzak kısmı üzerinde tellerin bağlandığı Burgu adı verilen parçalar vardır. Bağlamanın akordu bu burgular kullanılarak yapılmaktadır. Sap kısmı üzerinde misina ile bağlanmış perdeler bulunmaktadır. Bağlama Mızrap veya Tezene adı verilen kiraz ağacı kabuğu veya plastikten yapılan araçla çalındığı gibi bazı yörelerimizde parmakla da çalınmaktadır. Bu çalım tekniğine Şelpe adı verilmektedir. Bağlama üzerinde ikişerli veya üçerli gruplar halinde üç grup tel bulunmaktadır. Bu tel grupları değişik biçimlerde akort edilebilmektedir. Bağlamanın, Cura (en küçük), Çöğür (kısa saplı bağlama), Tanbura (uzun saplı bağlama), Bağlama, Divan sazı (büyük boy bağlama) ve Meydan sazı (en büyük boy bağlama) olmak üzere kullanım amaçlarına göre farklı tür ve boyları vardır. İcra edilecek ezgi ve yörelere göre farklı akort düzenleri mevcuttur ve aşağıda gösterilmiştir. 

Düzenlerin Adı, Alt tel, Orta tel, Üst tel, Karar sesi

ABDAL DÜZENİ LA LA SOL LA

ACEMAŞİRAN DÜZENİ LA LA FA FA

BAĞLAMA DÜZENİ LA RE

BOZUK(KARA) DÜZEN LA RE SOL LA

ÇARGAH DÜZENİ LA RE SOL

EVİÇ DÜZENİ LA SOL

HÜSEYNİ DÜZENİ LA LA LA

HÜZZAM DÜZENİ LA LA FA# FA#

KAYSERİ DÜZENİ LA LA LA

KÜTAHYA DÜZENİ LA RE RE RE

MİSKET DÜZENİ LA RE FA# FA#

MÜSTEZAT DÜZENİ LA RE FA FA

RAST DÜZENİ LA DO SOL DO

SABAHİ DÜZENİ LA DO LA LA

SEGAH DÜZENİ LA RE

ŞUR DÜZENİ LA LA

ÜMMİ DÜZENİ LA LA RE LA

YEKSANİ(IRIZVA) DÜZENİ LA RE LA LA

ZİRGÜLE DÜZENİ LA FA SOL SOL


Sinan Şimşek

Bağlama ve Tanbur icracısı

Sinan Şimşek Hakkında